"Pembe İncili Kaftan" hikâyesini biliriz. Kezâ Yahya Kemal'in devrin moda dinsizliğini öne sürerek kendisini küçümseyen ve: "Nasıl inanıyorsunuz üstad?" diyenlere verdiği çok ilginç bir cevap var biliyorsunuz: "Benim milletim hatâ yapmaz. Onun için inanıyorum" der.
Yahya Kemale bunu söyleten şey, tarihimizi ve
-Ben şimdiye kadar devlet mansıbına girmedim.
-Niçin girmedin?
Muhsin Çelebi biraz durdu. Yutkundu. Gülümsedi:
-Çünkü ben boyun eğmem, el etek öpmem, dedi; halbuki zamanın devletlileri mevkilerine hep boyun eğip, el etek hatta ayak öpüp, bin türlü tabasbusla, riya ile, tekâpu ile çıktıklarından etraflarına daima hep bu zelil mazilerinin çirkin hareketlerini tekrarlayanları toplarlar. Gözdeleri, nedimleri, himaye ettikleri, hep denî riyakarlar, ahlâksız müdâhinler, namussuz maskaralar, haysiyetsiz dalkavuklardır. Mert, doğru, izzetinefis sahibi, hür, vicdanının sesine kulak veren bir adam gördüler mi, hemen garez olur, mahvına çalışırlar.
Önünde açılan ikbal yollarından hiçbirine sapmamıştı. Bu altın kaldırımlı, mîna çiçekli, cenneti andıran nuranî yolların nihayetinde daima "kirli bir etek mihrabı" bulunduğunu bilirdi.